Hear? Here?

Kimse diğerine derviş olmaya gelmedi bu zamanda.

Herkes konuşacak;
kimse dinlemeyecek.
Ha?

Dinleyen birini bulunca
derdi yok sanmayın.

Anlattı diye de dinleyen seni,
derviş olmaz dinleyen.

Ahu Tultay’a

Kendime dair pek bir şey paylaşmam biliyorsun. bunu bir dostum çekti ve whatsapp’ıma attı. nasılsın sorusunun cevabı olur gibi geldi olmayan kendimi bir ekranda görünce. sana göndermek istedim. mutlu bir an: çok sevdiğim dostum, artık avukatım olan genç bir kadın girişimcinin balkonundayız. gün, akşamüstü kitap okumak için kuğulu park’a gitmek istmememle gelişti, üstelik evde yeni bir keid var, alışamadı, kimsenin haberi yok. daha geçe n hafta yalıkavaktaydım, tanrım nece hız bu, nereden nereye neyce hızla yenidenb buradayım diyorum… bu kare, tuhaf bir şekilde, ne olan kanserleri, ne atlatılan faciaları, ne başka şeyleri kapsamıyor, sen Ahu, çok iyi biliyorsun ki, ölen pınarlarımızın, giden ansızınlarımızın, bir kareyle değerlendirilmeyeceğini. bir dostumun, kendi ofisini tutmuş olmasını, naçizane desteklerken ve belki de sadece bu sebeple gülümserken, genelde somurtuk, her gün emekli bir albay gibi yaşıyor olmaktansa bitkkilere su sağlayan bir fışkiye olarak yaşamayı dileyen halim, ektedir. başkaları için mutlu olmayı unutmuş bir hal herkeste. bir dostumun daha evi tadilata girdi, bir dostum ameliyata girdi, bir dostum öldü, bir dostumun yakını öldü. oralardayım işte Ahu ya. sanırım. uzun oldu. bağışla. sana bir konser gönderiyorum şimdi. eğer bu konseri hem dinleyip hem izlemezsen, hakkım geçer. anlayacaksın. bana bu muazzam müziği öğreten, “senin müzik yapan ve delirmemiş halin” gibi çok hoşuma giden bir laf etti. Hania Ran, ince bir ruh diyebilirm sadece. öyleyim. müthiş bir ritüel mekanında, herkesin ne hissettiğini anlayamayacağı hislerin tamamı gibiyim. seni seviyor, özlüyorum. https://www.youtube.com/watch?v=J5oZ80Daduc&t=862s
 
 
 
 
 
 
You sent
 
 
 
 
selamlar. kimseye (kendime bile) bu kadar uzun yazmamıştım. müsaadenle, eski usul defterime ve bloguma yazıyorum aynısını.

iyi

ormanların hızla yanmasının müsebbibi “aaa doğa intikamını alıyo, öyleyse, gülümse :,)” değil çünkü.

sizsiniz. yaptığınız her boklukta olumlama arayışlarınız.

mümkünse herkesle aram iyi olmasın yahu. herkese çok gülümseyen herkesle arası iyi olan tipler vardır ya. tehlike orada. (aydın akın/zingardoh, buraya gel, aynı düşünüyoruz üstadım)

 

bir arıza var ve o sırıtış muazzam bir perde.

primatlar dahil, saldırganlık için dişlerini göstermeyen tek canlı türüyüz. kahkaha attığımızda dişlerimizi gösteriyoruz. bu gülmeyelim, kahkaha atmayalım demek değil.

ama sürekli gülümseyip hayatın olumlu oluşundan ve herkesle iyi geçinmemiz gerektiğini düşünen pozitivizmin altında bile, din gibi bir saçmalık da yatıyor.

arkadaşlar, özel canlılar değiliz. herkesle iyi geçinmek zorunda değiliz. her şeye “iyi” yaklaşmak zorunda değiliz.

doğa, iyi ya da kötü değil çünkü. doğa, doğal. olduğu gibi.

şak diye meteor yağar diye korkuyorsunuz, hayvan gibi gülümseyerek anasını siktiğiniz ormanların üstüne yapılan yoga köylerinin içinde sadece gülümsemeyi öğretiyorsunuz.

gülümsemeyin bence. somurtun biraz.

ormanların hızla yanmasının müsebbibi “aaa doğa intikamını alıyo, öyleyse, gülümse :,)” değil çünkü.

sizsiniz. yaptığınız her boklukta olumlama arayışlarınız.

işsiz kaldınız, sisteme isyandasınız.

iş buldunuz, geçti o isyan.

tamam. 

 

“nature, argues in another way”

 

Melanie Di Bİasio – Blackened Cities

umuma açık umumi husus

burası evet. birilerine ithafen yazdığım şeyler olduğunda üstü kapalı olmasına çalışırken kolay deşifre edilebilsin diye atıflarda bulunduğum bomboş bir duvar.

duvarın tuğlaları kelimeler. anlamları duvara bakanlar çıkarıyor. ben değil. kelimeler değil.

 

son birkaç  ithafımın, yakın zamanda yaşadıklarımla değil, geçen senenin mayıs aylarına (2008 mayısı oluyor kendisi) ve devamında olan olamayanlarla DİREKT alakalı olduklarını,

istemeden içlerine girdiğim, aralarında gezindiğim ve vicdanen asla kendimi iyi hissedemeyeceğim şu geçirdiğim son 3 aylık dönemle uzak yakın ilişkisi olmadığını,

 

sanırım açıkça yazmam gerekiyor.

yazdım. buyrun.

kusurum, özürüm,

kabahatim boyumu boynumu aşmıış gitmiş.

özür dilemek, bağışlanmayı ummak ise, dileyebileceğim tüm özürler, okunan ama anlaşılmaya anlamlarıma-anlamsızlıklarıma dairdir.

neerg

when he says

remember when you loved me:

 

to me he says:

it was you, who could not love. who could not remember.

to love.

to be loved.

 

remember when you loved me is half/selfish.

as love as itself.

 

can not be as itself.

without another.

 

 

remember when we loved we?

2 the green grass again.

for the best tom waits song. better than my green eye’d claim as the world is green.

 

it ain’t. the world is a green grass ground.

bpdpbpdpbpdpbpdpbpdp

summer has yet to come

with all the green eyes and the grayest of sorrow.

to burn a skin from a hollow

the less to use the words

the more the meaning they have?

burn in which meaning of a which language?

 

 

one

as a prelude or (an)overture.

 

i miss your greenest eyes. (i hence recall the color)

 

two

as if we can not be. meant two.

 

three

sun lies in your bed. hot as hell.

i can even smell it in the cabs i take from not so crowded gettogethers but too many words as people in my home

in the cabs i sense.

in the walking i smell.

and

those green eyes.

i smile

 

as for a closure.

 

fell in to the ocean. but won’t you please.

please… 

lay your head where our hearts used to be.

o my green eyed bpdp.

 

end as an underture:

as a four… 4

there lies the scent the touch and all that nothing that could be more faithful and meaningful

than

whatever it was.

for whoever you were. and whatever ‘we’ was.

admiration is a form by means of making sense…

here is my OVERadmiration, for senses i still tend to make.

 

___________ 5 ?

my eyes are burning.

stprecxe — toile .s .t

my nerves are bad t-night. yes, bad. stay with me.

‘speak to me. why do you never speak? speak.

‘what are you thinking of? what thinking? what?

‘i never know what you are thinking. think.’

“What is that noise now? What is the wind doing?”

                             Nothing again nothing. 

                                                                  “Do

“You know nothing? Do you see nothing? Do you remember

“Nothing?”
   I remember
Those are pearls that were his eyes.
“Are you alive, or not? Is there nothing in your head?”
_________
For I have known them all already, known them all:–
Have known the evenings, mornings, afternoons,
I have measured out my life with coffee spoons;
I know the voices dying with a dying fall
Beneath the music from a farther room.
So how should I presume?

And I have known the eyes already, known them all–
The eyes that fix you in a formulated phrase,
And when I am formulated, sprawling on a pin,
When I am pinned and wriggling on the wall,
Then how should I begin
To spit out all the butt-ends of my days and ways?
And how should I presume?

And I have known the arms already, known them all–
Arms that are braceleted and white and bare
[But in the lamplight, downed with light brown hair!]
Is it perfume from a dress
That makes me so digress?
Arms that lie along a table, or wrap about a shawl.
And should I then presume?
And how should I begin?
. . . . .
Shall I say, I have gone at dusk through narrow streets
And watched the smoke that rises from the pipes
Of lonely men in shirt-sleeves, leaning out of windows? . . .

I should have been a pair of ragged claws
Scuttling across the floors of silent seas.

bir ileri

birileri söylemiş olmalı şu düşündüğüm şeyin aynını. mutlaka mutlaka.

kopamadığım, hatta delicesine hayranı olduğum şu bilemediğim tanıyamadığım birilerinin, bir sürülerinin içinde yaşadığı koca şehir, metropol pastası. the neon wonders of city. city lights. seviyorum şehri. şehredilmeyi. yok. kopuş yok buralardan. sevmek var, hayran olmak var, dönüp dolaşıp gelmek var buralara. paris gibi. amsterdam gibi. istanbul. bir ileri. iki geri.

ama bir de hani o arayıp da bulamadığım küçük kulübe? ahşap kapısı belki camlarının dışındaki saksıları bile?

hani o sempatik cici bici gülümseyerek gezen insanların olduğu yer? 

işte

bir ileri şimdi.

 

tabi. can hıraş bi yaşam bu. kanlı. çekişmeli. trafiği, bunalımı. barı alkolü. oluru olmazı. olamazı. olamayışları. buraya bağlayan her ne ise öbür tarafa ittiren de bu ikilem. dilemma ne tatlı bir kelime değil mi pek sayın okuyan gözler?

hani su olmak zorunda, küçükken kendime verdiğim sözden mütevellit yaşayacağım yerde. e iyi burada var. orada da hep var. su. SU!

soğuk da olabilmeli. güneşi kadar soğuk.

10 senelerce beklenebilmiş olabilmeli. bir garden state yavrusu, bir ulaştıkça uzaklaşılmışlığı.

tamam. kavga etmeden pes etmek yok. söz verdim. savaşmadan çekilmek.

çünkü hani o sevimli ahşap kulübe civarında carettalara yem atarken burayı ve kan’ı ve maviyi ve karmaşayı özleyebilelim diye.

neyse ki savaşlar, uzlaşmalara dönebiliyorlar.

nihayet.

birileri. bir ileri. iki ileri. gelelim geri geri.

=)

oh it’s a good relief.

karşı Ö deme.

( • I O ):

telefon çalıyo

( • I O ):

telefonu açtıımda ____ diyorum.

( • I O ):

“sayın abonemiz” diyosun. 

( • I O ):

kabusa döndü rüya iki defa.

( • I O ):

noluyo dedim.

( • I O ):

uyuyodum işte. rüyayı tek kişilik seviyorum ben.

( • I O ):

uyku locasına 4 kişilik bilet alıyorum. yangın çıkıyo 3 koltuk yanıyo. hep tek başıma seyrediyorum rüyayı.

( • I O ):

eelenceli oluyo.

( • I O ):

sayın abonemiz…

for what it should. and will be like.

There might have been things I missed
But dont be unkind
It dont mean Im blind
Perhaps theres a thing or two

I think of lying in bed
I shouldnt have said
But there it is

You see its all clear
You were meant to be here
From the beginning

Maybe I might have changed
And not been so cruel
Not been such a fool
Whatever was done is done
I just cant recall
It doesnt matter at all

You see its all clear
You were meant to be here
From the beginning

for who she should be.

a cat when puts a paw.

i saw i did i war.

 

a sens purrs a sound.

there in my arm the cat wears all.

 

when i stand

where i fall.

it’s my dark yellow eyed lady,

gets me to

fly.

purr.

hemen sağ yanımdaki gündüz feneri küçük kafalıya =)

seni seviyorum ulan kedi =)

111

now that we are almost clear

let’s re-rise our sins:

 

seven things could be anonymously the ones that we love.

biz sevenler olabiliriz.

 

“tell me right now what i am thinking for christ’s sake ” diye bağırınıp

aslında hiçbirşeyi paylaşmadığımızı anlayabiliriz.

hava gerçek kadar ağır.

ve gerçek ağır kadar ellerimizde olabilir.

 

 

5th of the things,

we need a fact.

the fact.

the fact is

we don’t know anymore

what we used to feel.

while we felt

is (was) just only a knowledge of how things might be.

 

1st of all we might say. (after/hence)  all those speechless days and mindless feelings.

someone should somehow remember.

 

 

is that what you WERE to say?

word count said before these. 111.