derinlik
gökyüzünden de birileri burayya bakarsa dipsiz kuyunun dbinideki noktayız ya
gök de noktalar. da öyle işte.
derinlik
gökyüzünden de birileri burayya bakarsa dipsiz kuyunun dbinideki noktayız ya
gök de noktalar. da öyle işte.
we are teaching AI, typography. SELMAN’A
and not just reading, writing.
as sounds.
selamn bey’e
İkna OL – Ma
Kimse diğerine derviş olmaya gelmedi bu zamanda.
Herkes konuşacak;
kimse dinlemeyecek.
Ha?
Dinleyen birini bulunca
derdi yok sanmayın.
Anlattı diye de dinleyen seni,
derviş olmaz dinleyen.
birbirimizi iyi hissettirmek zorunda degiliz.
Fakat birbirimize iyi gelmeliyiz(as humans)
nezaketle korkaklığı
kaypaklıkla beceriksizliği
halden anlamakla menfii organizasyonelsizliği
idarecilikle idare ederiz abiciliği
ormanların hızla yanmasının müsebbibi “aaa doğa intikamını alıyo, öyleyse, gülümse :,)” değil çünkü.
sizsiniz. yaptığınız her boklukta olumlama arayışlarınız.
mümkünse herkesle aram iyi olmasın yahu. herkese çok gülümseyen herkesle arası iyi olan tipler vardır ya. tehlike orada. (aydın akın/zingardoh, buraya gel, aynı düşünüyoruz üstadım)
bir arıza var ve o sırıtış muazzam bir perde.
primatlar dahil, saldırganlık için dişlerini göstermeyen tek canlı türüyüz. kahkaha attığımızda dişlerimizi gösteriyoruz. bu gülmeyelim, kahkaha atmayalım demek değil.
ama sürekli gülümseyip hayatın olumlu oluşundan ve herkesle iyi geçinmemiz gerektiğini düşünen pozitivizmin altında bile, din gibi bir saçmalık da yatıyor.
arkadaşlar, özel canlılar değiliz. herkesle iyi geçinmek zorunda değiliz. her şeye “iyi” yaklaşmak zorunda değiliz.
doğa, iyi ya da kötü değil çünkü. doğa, doğal. olduğu gibi.
şak diye meteor yağar diye korkuyorsunuz, hayvan gibi gülümseyerek anasını siktiğiniz ormanların üstüne yapılan yoga köylerinin içinde sadece gülümsemeyi öğretiyorsunuz.
gülümsemeyin bence. somurtun biraz.
ormanların hızla yanmasının müsebbibi “aaa doğa intikamını alıyo, öyleyse, gülümse :,)” değil çünkü.
sizsiniz. yaptığınız her boklukta olumlama arayışlarınız.
işsiz kaldınız, sisteme isyandasınız.
iş buldunuz, geçti o isyan.
tamam.
“nature, argues in another way”
Melanie Di Bİasio – Blackened Cities
burası evet. birilerine ithafen yazdığım şeyler olduğunda üstü kapalı olmasına çalışırken kolay deşifre edilebilsin diye atıflarda bulunduğum bomboş bir duvar.
duvarın tuğlaları kelimeler. anlamları duvara bakanlar çıkarıyor. ben değil. kelimeler değil.
son birkaç ithafımın, yakın zamanda yaşadıklarımla değil, geçen senenin mayıs aylarına (2008 mayısı oluyor kendisi) ve devamında olan olamayanlarla DİREKT alakalı olduklarını,
istemeden içlerine girdiğim, aralarında gezindiğim ve vicdanen asla kendimi iyi hissedemeyeceğim şu geçirdiğim son 3 aylık dönemle uzak yakın ilişkisi olmadığını,
sanırım açıkça yazmam gerekiyor.
yazdım. buyrun.
kusurum, özürüm,
kabahatim boyumu boynumu aşmıış gitmiş.
özür dilemek, bağışlanmayı ummak ise, dileyebileceğim tüm özürler, okunan ama anlaşılmaya anlamlarıma-anlamsızlıklarıma dairdir.
when he says
remember when you loved me:
to me he says:
it was you, who could not love. who could not remember.
to love.
to be loved.
remember when you loved me is half/selfish.
as love as itself.
can not be as itself.
without another.
remember when we loved we?
2 the green grass again.
for the best tom waits song. better than my green eye’d claim as the world is green.
it ain’t. the world is a green grass ground.
summer has yet to come
with all the green eyes and the grayest of sorrow.
to burn a skin from a hollow
the less to use the words
the more the meaning they have?
burn in which meaning of a which language?
one
as a prelude or (an)overture.
i miss your greenest eyes. (i hence recall the color)
two
as if we can not be. meant two.
three
sun lies in your bed. hot as hell.
i can even smell it in the cabs i take from not so crowded gettogethers but too many words as people in my home
in the cabs i sense.
in the walking i smell.
and
those green eyes.
i smile
as for a closure.
fell in to the ocean. but won’t you please.
please…
lay your head where our hearts used to be.
o my green eyed bpdp.
end as an underture:
as a four… 4
there lies the scent the touch and all that nothing that could be more faithful and meaningful
than
whatever it was.
for whoever you were. and whatever ‘we’ was.
admiration is a form by means of making sense…
here is my OVERadmiration, for senses i still tend to make.
___________ 5 ?
my eyes are burning.
my nerves are bad t-night. yes, bad. stay with me.
‘speak to me. why do you never speak? speak.
‘what are you thinking of? what thinking? what?
‘i never know what you are thinking. think.’
“What is that noise now? What is the wind doing?”
Nothing again nothing.
“Do
“You know nothing? Do you see nothing? Do you remember
And I have known the eyes already, known them all–
The eyes that fix you in a formulated phrase,
And when I am formulated, sprawling on a pin,
When I am pinned and wriggling on the wall,
Then how should I begin
To spit out all the butt-ends of my days and ways?
And how should I presume?
And I have known the arms already, known them all–
Arms that are braceleted and white and bare
[But in the lamplight, downed with light brown hair!]
Is it perfume from a dress
That makes me so digress?
Arms that lie along a table, or wrap about a shawl.
And should I then presume?
And how should I begin?
. . . . .
Shall I say, I have gone at dusk through narrow streets
And watched the smoke that rises from the pipes
Of lonely men in shirt-sleeves, leaning out of windows? . . .
I should have been a pair of ragged claws
Scuttling across the floors of silent seas.
birileri söylemiş olmalı şu düşündüğüm şeyin aynını. mutlaka mutlaka.
kopamadığım, hatta delicesine hayranı olduğum şu bilemediğim tanıyamadığım birilerinin, bir sürülerinin içinde yaşadığı koca şehir, metropol pastası. the neon wonders of city. city lights. seviyorum şehri. şehredilmeyi. yok. kopuş yok buralardan. sevmek var, hayran olmak var, dönüp dolaşıp gelmek var buralara. paris gibi. amsterdam gibi. istanbul. bir ileri. iki geri.
ama bir de hani o arayıp da bulamadığım küçük kulübe? ahşap kapısı belki camlarının dışındaki saksıları bile?
hani o sempatik cici bici gülümseyerek gezen insanların olduğu yer?
işte
bir ileri şimdi.
tabi. can hıraş bi yaşam bu. kanlı. çekişmeli. trafiği, bunalımı. barı alkolü. oluru olmazı. olamazı. olamayışları. buraya bağlayan her ne ise öbür tarafa ittiren de bu ikilem. dilemma ne tatlı bir kelime değil mi pek sayın okuyan gözler?
hani su olmak zorunda, küçükken kendime verdiğim sözden mütevellit yaşayacağım yerde. e iyi burada var. orada da hep var. su. SU!
soğuk da olabilmeli. güneşi kadar soğuk.
10 senelerce beklenebilmiş olabilmeli. bir garden state yavrusu, bir ulaştıkça uzaklaşılmışlığı.
tamam. kavga etmeden pes etmek yok. söz verdim. savaşmadan çekilmek.
çünkü hani o sevimli ahşap kulübe civarında carettalara yem atarken burayı ve kan’ı ve maviyi ve karmaşayı özleyebilelim diye.
neyse ki savaşlar, uzlaşmalara dönebiliyorlar.
nihayet.
birileri. bir ileri. iki ileri. gelelim geri geri.
=)
oh it’s a good relief.
( • I O ):
telefon çalıyo
( • I O ):
telefonu açtıımda ____ diyorum.
( • I O ):
“sayın abonemiz” diyosun.
( • I O ):
kabusa döndü rüya iki defa.
( • I O ):
noluyo dedim.
( • I O ):
uyuyodum işte. rüyayı tek kişilik seviyorum ben.
( • I O ):
uyku locasına 4 kişilik bilet alıyorum. yangın çıkıyo 3 koltuk yanıyo. hep tek başıma seyrediyorum rüyayı.
( • I O ):
eelenceli oluyo.
( • I O ):
sayın abonemiz…
There might have been things I missed
But dont be unkind
It dont mean Im blind
Perhaps theres a thing or two
I think of lying in bed
I shouldnt have said
But there it is
You see its all clear
You were meant to be here
From the beginning
Maybe I might have changed
And not been so cruel
Not been such a fool
Whatever was done is done
I just cant recall
It doesnt matter at all
You see its all clear
You were meant to be here
From the beginning
a cat when puts a paw.
i saw i did i war.
a sens purrs a sound.
there in my arm the cat wears all.
when i stand
where i fall.
it’s my dark yellow eyed lady,
gets me to
fly.
purr.
hemen sağ yanımdaki gündüz feneri küçük kafalıya =)
seni seviyorum ulan kedi =)
http://www.last.fm/user/braininpain
niye bloguma dayayamıyorum. şunu dinlerime mesela dinler misiniz diye bi düüme olmasını… kızım, fas’a dooru tünel açtı köfte öukurunda, demek ki durmalıyız.
demek ki widget eklicem.
hmm…
güzel. loop’a girdim yine.
now that we are almost clear
let’s re-rise our sins:
seven things could be anonymously the ones that we love.
biz sevenler olabiliriz.
“tell me right now what i am thinking for christ’s sake ” diye bağırınıp
aslında hiçbirşeyi paylaşmadığımızı anlayabiliriz.
hava gerçek kadar ağır.
ve gerçek ağır kadar ellerimizde olabilir.
5th of the things,
we need a fact.
the fact.
the fact is
we don’t know anymore
what we used to feel.
while we felt
is (was) just only a knowledge of how things might be.
1st of all we might say. (after/hence) all those speechless days and mindless feelings.
someone should somehow remember.
is that what you WERE to say?
word count said before these. 111.