Kendime dair pek bir şey paylaşmam biliyorsun. bunu bir dostum çekti ve whatsapp’ıma attı. nasılsın sorusunun cevabı olur gibi geldi olmayan kendimi bir ekranda görünce. sana göndermek istedim. mutlu bir an: çok sevdiğim dostum, artık avukatım olan genç bir kadın girişimcinin balkonundayız. gün, akşamüstü kitap okumak için kuğulu park’a gitmek istmememle gelişti, üstelik evde yeni bir keid var, alışamadı, kimsenin haberi yok. daha geçe n hafta yalıkavaktaydım, tanrım nece hız bu, nereden nereye neyce hızla yenidenb buradayım diyorum… bu kare, tuhaf bir şekilde, ne olan kanserleri, ne atlatılan faciaları, ne başka şeyleri kapsamıyor, sen Ahu, çok iyi biliyorsun ki, ölen pınarlarımızın, giden ansızınlarımızın, bir kareyle değerlendirilmeyeceğini. bir dostumun, kendi ofisini tutmuş olmasını, naçizane desteklerken ve belki de sadece bu sebeple gülümserken, genelde somurtuk, her gün emekli bir albay gibi yaşıyor olmaktansa bitkkilere su sağlayan bir fışkiye olarak yaşamayı dileyen halim, ektedir. başkaları için mutlu olmayı unutmuş bir hal herkeste. bir dostumun daha evi tadilata girdi, bir dostum ameliyata girdi, bir dostum öldü, bir dostumun yakını öldü. oralardayım işte Ahu ya. sanırım. uzun oldu. bağışla. sana bir konser gönderiyorum şimdi. eğer bu konseri hem dinleyip hem izlemezsen, hakkım geçer. anlayacaksın. bana bu muazzam müziği öğreten, “senin müzik yapan ve delirmemiş halin” gibi çok hoşuma giden bir laf etti. Hania Ran, ince bir ruh diyebilirm sadece. öyleyim. müthiş bir ritüel mekanında, herkesin ne hissettiğini anlayamayacağı hislerin tamamı gibiyim. seni seviyor, özlüyorum. https://www.youtube.com/watch?v=J5oZ80Daduc&t=862s
You sent
selamlar. kimseye (kendime bile) bu kadar uzun yazmamıştım. müsaadenle, eski usul defterime ve bloguma yazıyorum aynısını.